Kızılay, eski Kızılay…

90’LAR VE KIZILAY
Sizlere Ankara ile ilgili biraz nostalji yaşatalım.
Şimdi hep birlikte biraz geçmişe gidelim.
Cep telefonlarının olmadığı.
Anlık iletişimlerin sağlanamadığı.
Sosyal Medya diye bir alışkanlığın bulunmadığı dönemlere, götürelim sizi.
Uzaktan görüşmelerin, sadece sabit telefonlarla sesli olarak yapılabildiği dönemlerden bahsedelim.
Evet.
Teknolojik gelişmeler, hayatımızın her anına dahil olduğundan beri, gündelik alışkanlıklarımız da bir bir değişti.
Bunun gayet tabii iyi yönleri olduğu gibi; bizi olumsuz anlamda değiştirdiği bir çok yönü de oldu.
Oysa ki önceden, aramızdaki bağlar daha kuvvetli ve samimi idi.
Bir çok özelliğimiz ortaktı.
Çoğunlukla, eşit şartlar altında yaşıyorduk.
Ve hepsinden öte, birbirimizle olan iletişim yöntemlerimiz de neredeyse tıpatıp aynıydı.
Bunları neden anlattım.
Ve konuya neden böyle bir girizgah yaptım.
Vakit kaybetmeden anlatalım.
Çok eskilere gitmeden, daha rahat ve kolay hatırlayacağımız yıllardan bahsedelim.
90’lı yılların başlangıcı.
Hani, teknoloji fırtınasının birebir tesirinde olmadığımız ve daha çok birbirimizle vakit geçirmeyi arzuladığımız o güzel yıllar.
İletişimin, sohbetin ve muhabbetin kıymetinin bilindiği yıllar.
Birlik ve beraberliğin insana, vazgeçilmez bir haz kattığı yıllar.
İşte bu yıllarda.
Her birimiz farklı ilçelerde veya uzakta oturan,akrabalarımızla,yakınlarımızla,arkadaşlarımızla,dostlarımızla veya sevgililerimizle dışarıda buluşmak ve görüşmek için, hep aynı iletişim yollarını kullanırdık.
Sabit telefonlar üzerinden görüşür, belirli yerler belirleyip, orada buluşmak için sözleşirdik.
İşte bu yazıda sözleşip de buluştuğumuz yerlerden bahsedeceğim.
Bazıları unutuldu.
Bazılarının adı değişti.
Ama hepsinin yeri ve anısı, aklımızdaki hatıra defterlerine yazılı olarak kaldı.
O yıllar.
Bulunduğun yerin konumunu atmak.
“Ben geldim, hadi sen neredesin” diye sormak.
Yola çıktıktan sonra “vazgeçtim başka yere gel” demek.
Yine yola çıktıktan sonra, bir aksaklık veya gecikme olduğunda “ben biraz geç kalacağım, sen beni şurada otur da bekle” diyebilmek.
İmkanının ve fırsatının olmadığı yıllardı.
Çok güzeldi.
Doğaldı.
Ve kendi içinde, büyük bir bağlılığı ve sevgiyi de anlatıyordu aslında.
Özlemin ve özlenmenin tüm güzelliğini yansıtıyordu.
Şimdilerde hasret kalınan samimiyet, özveri ve kendinden feragat etme anlayışının, günümüze kıyasla, çokça görüldüğü yıllardan bahsediyoruz.
Ankara’da buluşma noktası denilince, akla ilk gelen yerlerin başında.
Hiç şüphesiz ki Kızılay gelirdi.
Çünkü; orada diğer yerlerin aksine, daha fazla gezilip görülecek yeni mağazalar, oturulacak kafeler ve eğlenilecek mekanlar vardı.
Bir anlamda çoğunluğa hitap eden ve ortak noktayı oluşturan yerdi Kızılay.
Kızılay’ın kendi içinde ise, bugün ismi, şekli ve görünüşü değişse bile, hala önlerinden geçtiğimizde, dönüp baktığımızda veya uğradığımızda, gözümüzde ve zihnimizde, birbirinden özel, farklı ve özgün hatıraları, bizlere bir film gibi sunan yerler var.
İşte bizim konumuzun ana fikri olan yerler buralar.
O yıllarda.
Sabit veya ankesörlü telefonlarla iletişim sağladığımız konuşmalarımızın en sonunda.
Buluşmak istediğimiz kişilerle aramızda geçen diyaloglar bile, her birimiz için aynıydı.
“Tamam ben şu saatte, bilmem kaç dakika sonra yola çıkarım” cümlesinden sonra.
Bir ortak buluşma noktası belirlemek gerekiyordu o zamanlar.
Bu, olmazsa olmaz bir konuydu.
Çünkü; anlık ve devamlı bir iletişim imkanı yoktu.
Ve “nerede buluşalım?” diye birbirimize sorduğumuzda.
Sanki tüm Ankara, aynı yerler için, aynı cevapları veriyordu.
Ama gerçekten de durum böyleydi.
Buluşulacak yerler için verilen cevaplar da aynıydı.
Değişmez ve vazgeçilmez buluşma noktalarımız belliydi.
Gima’nın önü.
YKM’nin önü.
Kuğulu Park.
Dost Kitapevi.
Zafer Çarşısı.
Güvenpark Heykel.
Karanfil.
Konur.
Abdi İpekçi.
Buralarda buluşurduk.
Beklediğimiz kişi, bakıp da bulamazsa diye, yerimizi dahi değiştirmezdik.
Olur ya bir aksaklık olursa filan diye de erken çıkardık bulunduğumuz yerden.
Erken gelmişsek şayet, gözlerimiz sürekli, beklediklerimizin yolunu gözlerdi.
Her defasında bekleten, bekleyene “çok beklettiysem özür dilerim, kusura bakma” diyerek söze başlardı.
Sonra.
Tokalaşmalar.
Sarılmalar.
Kucaklaşmalar.
İşte böylesine unutulmaz mekanlardı buralar Ankaralılar için.
Bir çok duyguya şahit olmuş olan yerlerdi buralar.
Şimdilerde ki gibi.
Görüntülü konuşmaların.
Anlık iletişim imkanlarının.
Sosyal medya düşkünlüğünün.
Teknoloji çılgınlığının olmadığı günler ve yıllardı.
Buluşmaların bile bir heyecanı vardı.
Görüşmelerin bir anlamı vardı.
Bekleyişlerin ayrı bir sabırsızlığı.
Hasret gidermenin farklı bir huzuru.
Sohbetlerin ve muhabbetlerin tarifsiz bir lezzeti vardı.
Belki o zamanlar farkında değildik ;ama, o buluşma noktalarımız bile, bizim gönül haznemizde ne çok ve güzel şeyler bırakmış diyoruz, şimdi geriye dönüp baktığımızda.
Zaman akıp giderken, önümüze koyulan sözde yenilikler, aslında bizim birbirimize olan bağlılığımıza alıp götürmüş.
Ortak noktalarımızı, standartlarımızı ve yaşama eşitliğimizi de değiştirmiş.
Bugün her dakika her saniye birbirimize ulaşabilme imkanımız olmasına rağmen günlerin ne enerjisi kaldı ne de heyecanları.

Etiketler:,
Yorum bırakın
Yorum
İsim
E-posta